Konya, 04 Ekim 2007 gece
Karmaşık Düşünceler
Kendime ve diğer insanlara hep şöyle baktım:
Doğduğumuz coğrafyayı biz seçmedik. Ailemizi de biz seçmedik. Türkiye coğrafyasında doğmuş olduğumuz gibi, Hindistan’da, Afrika’da, Avrupa’da, Çin’de, Amerika’da veya Dünya’nın bilmem herhangi bir yerinde de doğabilirdik.
Anne ve babalarımız İslam coğrafyasında yaşadıklarından, Müslüman olduklarından bizleri de İslami dünya görüşüne -değil, İslam olarak adlandırılan bir kültüre- yakın yetiştirmeye çalışmışlar… Ve biz de (biz derken benim durumumda olanları kastediyorum) vahyi İslama göre değil, kültürel İslama göre duruşumuzu belirlemeye çalışmışız…
————–
Acaba Türk değil de, Arap, Kürt, Ermeni, Süryani, Yunan, Bulgar, Alman, Rus, Hintli, beyaz, siyah, sarışın olarak doğmuş olsa idik ne değişirdi kişiliğimizde…?
Ailelerimiz Müslüman oldukları gibi Budist veya Hristiyan, Yahudi, vs. vs. olabilirlerdi.
Dinleri hep bir hedefe götüren yol haritaları olarak gördüm… Sadece semavi dinler diye adlandırılan dinlerden İslamı tercih ettim iç dünyamda…
Dinler aynı veya benzer yol haritaları sunuyordur mutlaka…
Peki ben Hristiyan veya Musevi coğrafyasında doğsa idim, acaba Hıristiyanlığı veya Museviliği mi savunacaktım… Şu anki anarşist birikimimle, hayır…
Ben yol haritası kullanıyorsam mutlaka EN SON BASKI olan haritayı tercih ederdim… Bu üç semavi dinin çerisinde de İslam en son olanı . Dolayısı ile yine de İslamı seçerdim…
Hep şu görüşü savundum… Dinler insanları iyi veya kötü yapmazlar… Eğer insan iyi hasletlerle donanmışsa, inancının iyi bir temsilcisi olur ve iyi bir Müslüman/Hristiyan/Musevi olarak adlandırılır. Eğer kötülüklerle doldurmuşsa ruhunu, o zaman da kötü bir Müslüman/Hristiyan/Musevi olarak adlandırılır…
Din insanın içindeki kötüyü ve iyiyi dengelemeye yardım eden etkendir…
Tüm bunalımlarımdan sonra geldiğim nokta şu: Tasavvuftaki Tefekkürü Mevt olayı insanın huzur kaynağı… Onun dışındakiler sadece sıkıntı veriyorlar…
Hep kaçtım, kendimden, dünyamdan, inançlarımdan… Allah’ın tek bir emrine karşı gelemem ve her kelimesine teslimim…. Tabi bu sözde var sadece, uygulamada hep hep uzağında kalıyorum bu sözün, pek çok insan gibi… Eylemde teslim olduğum dinin gereklerini yapamamanın sıkıntısı da ayrı bir açmaz….
Etrafımdakiler gibi inanmak, etrafımdakilere uyacak şekilde davranmaktan yorgun düştüğümden midir bilmiyorum; bir anarşi, gizli isyankarlık üslenmiş şeytanın vazifelerini… Ha bire üzerimize gelmekte….
Galatasaray, Fenerbahçe veya herhangi bir futbol takımını tutar gibi, dinlerinin taraftarı oluyor insanlar….
Taraftar olduğumuz için de holiganlığa açık oluveriyor ruhumuz….
Düşünüyorum…. Trafik lambası kırmızı…. Hemen duruyoruz…. Neden… Karşıda Trafik polisi olabilir ve ceza yazabilir…..
Yani Trafik polisinin varlığına ve ceza yazacağına iman etmişiz… Ve onun da gereğini yerine getiriyoruz….
Ama Allah’a ve emirlerine, ahiret gününe, bir hesaba tam olarak iman etmediğimizden mi acaba bile bile ateşe doğru koşmamız…
Eğer bir hesap gününün olacağına, trafik polisine olan inancımız kadar iman edebilmiş olsak, sorun çözülmüştür belki de…..
Ama ben her şeye rağmen seven, rahmet eden vasfı ile sarılıyorum Rabbime… Tüm isyanlarıma rağmen, tüm günahkarlığıma rağmen, tüm haksızlığıma rağmen… O sever ve isterse affeder… Yeter ki onun karşısına başka insanlara zulmetmemiş, haksızlık etmemiş olarak varayım… Yani birileri benden O‘na şikayetçi olmasın… Eğer hakkımda şikayet varsa O adaletli davranır ve mutlaka hakkedileni verir… Ama sadece O’na karşı boynum bükükse, merhamet edeceğinden eminim….
Hani derler ya, dervişin birisi “Allah beni çok seviyor” deyince arkadaşları, bundan nasıl emin olabilirsin diye sorarlar… Derviş cevap verir “çünkü ben O‘nu çok seviyorum”
O tek YARATICI’ya güvenmek gerek, teslim olabilmek gerek, her şeyi sadece ondan isteyebilmek, bekleyebilmek gerek… Verilmiyorsa bir sebebi vardır, zamanı vardır, bekleyebilmek gerek… Acele etmemek gerek… Acele bile başka yollara yönelmemek gerek…
Allahtan başka kapıdan medet beklemenin getirdiği yıkımı hayatımda ben yaşadım… Bir anda O‘ndan başkasından yardım bekledim, dünyevi kurtuluşa ermek, belki dünyevi varlığa ulaşmak, refahımı artırmak için…. Ve çok kötü cezalandırıldım… Tüm birikimlerim de elden çıktı gitti, sadece ihtiyaç olan kadarı kaldı ve felaket bitti…..
Hatamı anladım, O’nu hatırladım ve O‘ndan yardım istedim…. Rızkımı tekrar açtı.
——–
Saygılar, Selamlar
Muammer Çelik
Konya, 04 Ekim 2007 gece