İstanmbul, 16 Ocak 2016
Mehmet Murat Ünsal’dan alıntıdır.
———–
Şeytanın ettikleri…
Günlerden bir gün şeytanın yolu bir köye düşer..
Keyfi yerinde olan şeytan, sırtını bir ağaca dayayıp çevresini seyreder.
Biraz ilerde buzağıyı bir kazığa bağlayan genç bir kadın ineğini sağar.
Şeytan, kadını epey izledikten sonra yerinden kalkıp kazığa bağlı buzağının ipini biraz gevşetir.
Buzağı bu, az ötede annesinin sütünün kovaya sağılmasını aç karınla izlemeye daha fazla dayanamaz ve bir anda gevşek ipten kurtulmak için debelenmeye başlar.
İp biraz daha gevşer ve sonunda yular çözülür. Yavru buzağı tam gaz koşarak annesini emmeye gider. Ama o hızla süt kovasına çarpar ve sütün yere dökülmesine neden olur.
Sağdığı süt ziyan olunca genç kadının siniri tepesine çıkar. Eline geçirdiği odunu buzağının kafasına vurmasıyla yavru kanlar içinde yere yıkılır.
Yavrusunun bu haline kayıtsız kalmayan inek bir tekmede kadını yere serer ve öldürür. Uzaktan geçmekte olan kayınpederi, ineğin gelinini öldürdüğünü görüp, elindeki tüfekle ateş eder ve ineği öldürür.
Silah sesini duyan koca koşup gelir. Karısının yerde cansız yattığını ve babasını da elinde tüfekle görünce silahını çekip, tek atışta babasını öldürür.
Kısa süre sonra gerçeği öğrenen genç adam bu acıya dayanamaz. Kafasına bir kurşun sıkıp intihar eder.
Bu olayları kenardan sessizce izleyen Şeytan, “Bu felaketi bile bana yüklerler. Buzağının ipini biraz gevşetmekten başka ben ne yaptım ki?” der.
———————
Bazen sebep olduğumuz basit bir düzensizlik, büyük felaketlerle sonuçlanabiliyor…
Saygılar, Selamlarn
Muammer Çelik
İstanmbul, 16 Ocak 2016